İŞ GÜÇ SAHİPLERİ

26 Eylül 2007 Çarşamba | | 0 yorum

Ben uyandım,
İlyas’ı dürttüm, o da uyandı;
Bizim sesimize Sahavet Hanım da uyandı;
Elimizi yüzümüzü yıkadık,
Sabah çişimizi ettik,
Giyindik;
Doğru işe...

Dostum İlyas’la beraber
Saat 12’ye kadar çalıştık,
Bir saat dinlendik,
Sonra 6’ya kadar yine çalıştık;
Sahavet Hanım bilmiyoruz ne yaptı...

Akşam oldu, sular karardı;
Ben 260 kuruş aldım,
İlyas da o kadar;
Sahavet Hanım 35 lira aldı...

Metin Eloğlu

AÇ KARNINA SAKIZ

| | 0 yorum

Beşiktaş’ta Kürt Bekir’in kahvesi,
Gözönünde helalinden bir deniz;
Aylardan temmuz; ağustosla haziranın arası.
Biraz ötede hayal şehir, Anadolu yakası;
Günlerden ya cuma, ya cumartesi...
Gözleri karararak, midesi öterekten
Şair Şükrü Bey şiir yazıyor...
Şiirin ismi ne, tahmin edin bakalım?
‘İnce rûhumun esrârengiz nâlesi...’

İlkten gözleri şöyle uzaklara dalıyor;
Rengârenk bulutlar evlere şenlik,
Ufkun güzelliği güneşin battığı yerde...
Köylü’den bir nefes alır almaz,
Genzi yanıyor.

Geniz yanadursun,
Şükrü Bey bu şiiri mutlaka yazacak!
Vallahi de yazacak, billahi de yazacak;
Hassas insanlarına gözyaşına bakmak yok!
Diyecek ki pundunu kollayıp:

Anamdan şâir doğdum, sonradan oldum sanma;
Ey gafil okuyucu, genç şâirlere kanma...
Istırabın meyvası mısralarım acıdır,
Kafiyelerdeki ilhâm aşkımın kırbacıdır.

Kalemi tükürükleyip saldırıyor kâğıda:

İlâhî duygularla süslü ilhâm perisi;
Gelsin şiir dehâmın gelsin öteberisi...

İçinde cinas olsun, teşbih, istiare olsun,
Yürekler acısı bir şiiriyet;
Barışla ne işim var, neme lazım hürriyet...
Veremle, intiharla bitsin sonu;
Ucunda on papel var, boru mu bu!

İki ekmekle dünyada doymayız, diyordu;
Ben köroğlunu bilmez miyim...
Özçelik de doymaz, yaradılıştan obur.
250 gram pastırmayı nasıl yemiştik geçen akşam;
Üstüne iki tane de yumurta kırmıştık;
Bir baş sovan, bir buçuk ramazan pidesi,
Komşuların verdiği bir tabak tepeleme irmik helvası...

Mevâl sevdâzedeye lûtuftur sanıyorum,
Ey saki bana mey sun, için için yanıyorum...

Yaradana sığınıp bir beyit daha yazdı,
Ama ben burada tekrarlamaya utanıyorum
O esnada kalemin ucu bitti,
Garsonun çakısını isteyip dikkatle yonttu:

Mehtâplı gecelerde ruhum hasretle inler
Bu ilâhî nağmeyi taşısın yelkenliler...

Tam aşkın ölmezliğinden bahsedecekken,
Kötü bir ihtimal içinde yer etmez mi?
Hadi bu harika şiir bitti diyelim,
İzzet Bey sözünde durur muydu ki?
Yani on lirayı verip, bu şiiri alır mıydı?
Birden ateş gibi bir beyit geldi aklına:

Gözlerinin yeşili sanki denizin dibi
O bembeyaz kolların sırçadan saray gibi...

Tam üç aydır yıkanmadı, diyordu:
Hangimiz yıkandık zaten, hani hamam parası?
Özçelik’de bit bile çıkmış, dün geri çevirdiler okuldan;
Üç aylıklara daha yirmi gün var;
Amasya’nın telgrafı: Baldız hanım geliyor,
İki çocuğuyla başlarına yıkılmak üzre;
Elektriğin, bekçi aylığının eli kulağında zaten;
Şükrü’yü bugünlere mi doğurdun,
Ah anam, garip anam!
Yaratıcı meleke kendini gösteriverdi:

Gelsin bülbülü şeydâ, boşalsın peymâneler,
Rûhumun derûnunda esrârengiz nâleler…

Zehir içip geberse... Şerefine yediremiyor.
Evi barkı terketmek erkeğin şanından mı?
Bütün bunlar sanki yetmezmiş gibi,
Bu sabah da kubur patladı.

Hazân akşamlarında inleyen bir garip ney;
Ardından kahkahalar, Tanrım, bu ne biçim şey?

Anlaşıldı bu gece evcek açız.
Bakkalın önünden bile geçemem,
Kasaba rastlasam belki de dövüşeceğiz...
İyisi mi, sen buradan usulcacık kırarsın,
Yüz dirhem ekmek alıp sinersin bir kuytuya;
Ötekiler de ne halleri varsa görsünler,
Sana güvenip de gelmediler ya dünyaya!

Tam arka kapıdan sıvışacakken,
Garson, ensesinde bitiverdi:
Önce şu hesabı görelim Şükrü Bey;
Az şekerli kahveyi höpürdete höpürdete içersin,
Oğlum Remzi, çakın var mı?
Oğlum Remzi, şu radyoyu açıver!
Gel Remzi, git Remzi...
Sonra da tüyersin ha?
Hıyarağa!

Çıkarıp, son onluğu da garsona verdi.


Metin Eloğlu

PADİŞAH SAYESİNDE

| | 0 yorum

Rüstem Paşa konağında
Işıklar yandı
İnce eşya ışıdı
Saat sekizde

Çil tekerlek yokuşta
At araba beleşten
Gelip durdu yavaştan
Tantanalı kapıda

Gelen konuk bey paşa
Ayakları öpülmüş
Konağın içi gümüş
Yüz altına bir neşe

Ut ustası ut başında, telinde
Akord işi kırıtarak
Kırk tane güzel uşak
Sofra dışında

O mübarek yaz gecesinde
Tez vurulmuş sülün yedik
Kâh soyunduk kâh giyindik
Padişah Sayesinde

Kavuk sallamayana yazık
Hanım kız, okumuş kız
Siz o babadan değilsiniz
Doğrusu kalbiniz bozuk

Rüstem Paşa’nın gençliği
Sedirde geçti
Lale sümbül devrinde
Tahta kılıç belinde

Metin Eloğlu

BALLI BÖREK

| | 0 yorum

Musikili oda
Antikadır uzundur
Yaşasın sırma döşek
Saadetler bizimdir

Dürdanem
Aynaların âşığı
Bir bakar canü yürekten
Şen gönlüne yaraşır

O surat zengin işi
Pislik sürse yakışır
Bir yerini sinek ısırsa
Pamukla kaşır

Dürdanem
Pencerede sırnaşır
Atlı ağalarla sümüklü sakalar
Kapı önünde tokuşur

Akşam olur
Kervan çıkar yokuşu
Sofrada sümbül hoşafı
Mavi mavi bekleşir

Kapı vurulunca damat bey gelir
Zembilde turfanda çilek
Gidişatımız çok kötüymüş
Damadın nesine gerek

Dürdane ballı börek


Metin Eloğlu

DÜDÜKLÜ TENCERE

| | 0 yorum

Pazarları daha gündüzden,
Ahçıbaşı, aklını başına devşir;
Börekler kızaracak nar gibi;
Kıymalı, ıspanaklı, peynirli...
Sonbahar yağmuru oluklarda,
Çüşbalığı haşlanacak!

Mesela zamkinülzarefe yemeğinin
Akşama yetişmesi lazım, başın darda.
Al eline şu nesneyi,
Dibini bir güzel yağla,
Sovanını da doğra, düt! desin;
Bir tutam tuz, biraz kimyon;
Şıpın işi pişiverir.
Baksanıza göbek atıyor;
Beylere selam, hanımlara selam!
Çengi misin be gâvur icadı,
Düdüklü tencere misin?

Metin Eloğlu

AÇ AYI

| | 0 yorum

Kâfir zurna güzel öttü;
İşi yoksa varsın ötsün...
Def dümbelek gırla gitti;
İşi yoksa varsın gitsin...
Bir kara kız, kılpıranga kızılçengi;
Karşıma durup kırıttı;
İşi yoksa varsın kırıtsın...
Açlıktan susuzluktan
Dilim damağımı yırttı,

Şeytan geldi beni dürttü;
Ne yapsanız oynayamam...

Çergibaşı hapı yuttu!

Metin Eloğlu

PADİŞAHIN İZNİYLE

| | 0 yorum

Yatsıyla imsak arasında
Gizli ferman bilindi
Tatar Ayşe soyundu
Harem dairesinde

Padişahın izniyle
Tatar Ayşe güzeldir
Yıkadı sildi natır
Daha gündüz gözüyle

Daha neler de neler
Sakala boncuk dizili
İğreti uçkur çözülü
Tatar’ı içeri koyver

Herifin erkekliği üstünde
Elleri Ayşe’ye doğru
Naçarlık içinde Ayşe’nin ömrü
Pencere karşısı cellatlı kule

Gazap işi olağan
Ahırda kırk tane katır
Uzak duranın hali haraptır
Bir yol kuruldu şölen

Şölenin yanında döşek
Dün geceden gül kokulu
Bu ne iştir Allah kulu
Vurulmuş ceylanla sırmalı eşek

Metin Eloğlu

LE GRAND PARMAK LA PORTE

| | 0 yorum

Sevgili Şermin, Hayrünnisa, Saadet Hanım;
Bu memlekette aydın karı yok! diyen efendiler;
Geçerken şöyle bir uğrayın perşembeleri,
Vallah topunuzla sidik yarışı eder...
Mozart hatırlatınca da, Beethoven ezber;
Matmazelinden mandolin dersi almış kadın.
Heykel hususunda alkışı milyon değer;
Şahitler: Dökümcü İzak’la Despieau’nun baldızı, canım...
Sen kim oluyorsun, ben kim oluyorum, o kim oluyor?
Koskoca Yahya Kemal’e tenezzül etmemiş kadın!
Ayaküstü Verlaine, yatağa girince Baudelaire...
Dikkat edin, pörsümesin kauçuk memeleri,
Şurasına yastık, burasına minder...
Bedri Rahmi’ymiş, Balaban’mış... boş verir öyle şeylere;
Salvador Dali’yi sokakta görmüş kadın!
Gitse gitse Muhsin’e gider,
Dümbüllü’ye gitmez tabii
Comédie-Française seyretmiş kadın.
La grand parmak la porte, yaaa, ne sandın?
Gâvurcanın ruhunu bilirmiş meğer!
Sanatsever, oğlansever, kızsever...
Kendisi kısır, kocası hadım.

Ne de olsa Avrupa görmüş kadın!



Metin Eloğlu

AKILSIZ KALEM

| | 0 yorum

Perşembe sabahı erken uyandım
İşime karışmasınlar canım efendim.

Sokağa çıktım; daracık, viran...
Sekerek yürüme hey kâfir oğlan!

Komşudan komşuya Elif uzamış;
Pabucu değdikçe, eşik tozumuş.

Elifimin doğru dürüst kaşları;
Daha da önünde toplum işleri...

Bahçıvanın yüreği inceden ince;
Millet bahçesine dikili yonca.

Kimi şiir başıboş, kimi şiir güdümlü;
Taş kırmak da önemli, şairlik de önemli.

Mercimeğe fırın, peynire tulum...
Böyle şeyler yazma akılsız kalem!

Ustama danışıp, ağzımı büzdüm;
Demokrasi yetişmese, ah, öleyazdım!

Metin Eloğlu

HARAMA ÇÖZÜLMÜŞ UÇKUR

| | 3 yorum

Bütün bunları yazdıktan sonra,
Aramızda her şey bitiyor.
Elâleme rezil oluyoruz iste;
Oh, diyecekler, yüreğimiz yağ bağladı;
Elkızının fendi eloğlunu yendi, diyecekler;
Orası senin umurunda mı!

Sen böyle değildin önceleri,
Sonraları sonraları işi sapıttın;
Madem ki rol yapmaya hevesin vardı,
Keşke bir tiyatroya girseydin!

Delilik edilir, edilmez değil;
Yalan da söylenir bazı bazı...
Ama, şu kancıklığa ne buyrulur?
Oynadığın madikleri neye yoralım?
Bu dünya insanı azdınyor,
Para insanı değiştiriyor, tüccar kızı!

Hiç unutmam bir kış gecesi,
Kahpe dünyada yersiz yurtsuzum;
Kapısına geliyorum, kapıyı açmıyor;
Bir kova da su döküyor üstüme;
Pencerenin gerisinde bir erkek sesi,
Kıkır kıkır gülmeler,
Öpüşüp koklaşmalar...
Şuna bakın hele: Yüksek tahsil talebesi...
Buna ne derler bilir misin?
Buna derler katır cilvesi!

Ya o bırakıp bırakıp gitmeleri
Samsun gezisinde kafayı çekip oynamalar?
Pazarlığımız aklına hiç gelmedi mi, kaltak;
İnsanlık bunu mu emreder?

Biz seninle aynı kapdan yedik,
Aynı yatakta uyuduk;
Yaşadığımız o iyi, kötü günler
Gözüne dizine dursun!

Ben seni efendi kız sandım;
Ettiğin iri iri laflara bakıp,
Ben seni insan sandım
Bırak, metelik etmezmişsin!

Gayri selamın sabahın ardını kes,
Kanıma ekmek doğrama.
Var git, zekânı güle güle kullan;
Güzelliğin de senin olsun, paran da!

Metin Eloğlu

VARKEN

| | 0 yorum

Henüz yaşarken, bu efendi umut
Karanlık günlerin aydınlığa döneceği
Sakın tavsama sakın yüksünme
İnsanın yarası sağken iyileşir
Sağken omuz silkersin bunca engele
Ergene ereğine sağken ulaşırsın
Toprağın bitiminde bir su var a seni iletecek
Yaz tükendi miydi güz sofraları
Dağların ardı ova
Bulanığın sonu duru
Küfün altı meneviş
Etin nohudun zerdalinin tadı
Erkinlik barışıldık
Özlemler kavuşmalar
Ayışığı ishakkuşu Aynalıçarşı
Sen yaşarken
İbibikler sen yaşarken tüner üvezin dalına
Mavilik sen yaşarken o tavanda gezinir
Sen yaşarken pembeleşir ortancalar
İşte aşkın hürlüğün tutsaklığın
Koca beyazlık günbaşı serinliği
Sen henüz yaşarken ölmeden önce

Son nefesinde keşke şöyle yapsaydım deme
Aklını başına toplamak elindeydi
Yüreğini pekleştirmek zaten elinde
Söyle
Diriye soyluya düzenliye özenip
Kötü viran bozuğa gücenemez miydin
Güzelle çirkini yalanla gerçeği tartacak terazi
Yaşarken elindeydi

İnsan yaşarken varır bir ölmezliğe.


Metin Eloğlu

UFUKLARDA YÜKSELEN NAZENİN BALON

| | 0 yorum

Arkamdan laf etmişsin, sana yakıştıramadım;
Beni rezil edip, bir köşeye kodu, demişsin...
Dayını kışkırtacakmışsın da bir gece vakti;
Parayla iki serseri tutup, ibreti âlem için,
Kafamı gövdemden ayırtacakmış!
Dur hele, madem ki iş bu yola döküldü;
Hepsini dinle de gözün gönlün açılsın:

Sana söylediklerimin çoğu yalandı;
Ben kim, Fransa’ya gitmek kim...
Hele o tüccarlık masalı?
Nasıl yuttuğuna hâlâ şaşarım.
Samsun’da enişteler,
Zonguldak’ta teyzeler,
Adana ilinde bilmemne hanı;
Koca koca okullardan diplomalar;
Bizi bekleyen aydınlık günler...

Kafana dank desin artık;
Bütün bunlar kuyruklu bir yalandı.
Başka ne yapabilirdim, söylesene!
Yeşilinden tut da mavisine kadar,
Nah! yumruk gibi gözlerin vardı.
Narçiçeği dudaklar, kulağının memesi;
Saç dendi mi aklıma seninkiler geliyor;
Kalçalarının tarifini pek beceremiyorum...

Bana, kaba herifin birisin, diyorlardı;
Seni sevdikten sonra inceliverdim:
Efendim’li estağfurullah’lı konuşmalar;
Kundura boyacısına hergün 15 kuruş;
—Elbette, ne zannettindi—
Sakala perdah, bıyığa rastık;
Entarimsi gömlekler,
Çiklet ilen güneş gözlüğü...
İncele incele hani yok mu ya,
Höt! desen devrilecek oğlanlara benzedim.
Bir şey ikram edildi mi; mersi!
Birine tosladın mı; pardon!
Boncurlar, bonsuvarlar...
Bu arada anamın kefen parasını da yedik;
Belediye’deki sıramız güme gitti.
İş bunlarla bitse, öpüp başıma koyacağım;
Beni enayi yerine kodun, değil mi?
Senin için iki eşek yükü şiir yazdım,
Dört kamyon rakı içtim,
Gurbetlere düştüm,
Düz ovada yolumu şaştım;
Hadi bütün bunları sineye çektik diyelim;
Ya o belsoğukluğu?

Metin Eloğlu

BİZ KİMİZ

HASAN TAHSİN ÇETİN & MURAT SOLGUN