Yaramı sulandıran buydu işte
Zindandelen balıkları bir
Ne tavada bumbar ne saksıda ıtır
Evet yalan söylenmiyor bu yaşta
Yaşım mı? dün geceydi kimbilir
Zembilimde İstanbul pideleri
Bir yezit oğlan kekremsi şarap domuz etleri
Gâvurluğum bu kandil evine gidecektir
O çelebi o kopuk şiir kişileri
Azıcık oh desin şu acunda
Öyle mi? pembe ojeler türemiş ucunda
Ben yokken sevgilimin elleri
Siz şimdi bana nicesin diyin
Ben iyiyim sizi sormalı sevgilim hadi
Daldım gittim eteğimi tutan olmadı
O sırnaşık sulara yüzükoyun.
Metin Eloğlu
PEKSİMET
HIZ
Kişi diledi mi bir cayılmaz ediniyor kendine
Şimdilerde horozlanan bir umuda abanıp
Her gün bir ertesi ustalığa bürünüp
Sağınlar yolladı beni bu besine
Aşk mı? o en kesin yasam
Ne güzel kendimi bu hızda bilmek
Değil sana boşvermek
Tavuk bile kesemem.
Metin Eloğlu
ISLI
Sevdalı mıyım? ben de sevdalıyım;
Canım ne mi çekiyor? benim de çekiyor;
Sokağa mı çıkıyorum? ben de çıkıyorum;
Bu balık kimin mi? ben kimin mi?
Metin Eloğlu
NEDİRCİK YAVRUSU
Beni saran birçok şey var
İstanbul dostlarım yaz günleri
Seninki oracıkta
Sofraya çöküyorum acıkmışım dolma molma var
Şıp sofrada
Geçen pazar İstinye’de balığa çıktık
Bu peşimiz sıra
İki lüfer tuttuk diyelim
Birinin gözlerinde birinin pullarında
Bir kadınla yatacak olsam
Cup benden evvel koynunda
Nicesini sevmiş özlemişimdir
Zamanla bıktım unuttum belki
Ama bu hep aklımda
Metin Eloğlu
DAHA NELER
Bu bahar sabahlarını yasak etmeli
Elma çiçeğiymiş sulardaki türküymüş
Kurşuna dizmeli bokları
Şu bıcır bıcır kuşları köpeklerin önüne doğramalı
İmiğini sıkmalı tanyelindeki muştunun
İnsan neler için doğuyor da
Neler için yaşayıp
Neler için ölüyor
Metin Eloğlu
BİLDİRMECE
Bu sokaktan biri geçince
Başka biri de geçebilir demek
Ne demek?
Metin Eloğlu
KOF DEMİRLİ PENCERE
Cezaevinde bir kanımlık uykuda düşte
Şuramdan bir şey koptu
Bir gün değil beş gün değil ki bu
Canıma tak dedi işte
Gayrı umut dürter yürek silkinir
Peşisıra bir özlem ürküsüz ayık
Sen miydin İstanbul muydu baharda mıydık
Tutsak gözlerim bulanıverir
Ama senin gözlerin hür
İkimiz için görecekler taş çatlasa
Zor ellerim ko kıskıvrak bağlıysa
Seninkiler elbet bir işin ucundan tutar
Ayırsalar öldürseler gene benimsin
Nice ayıbımı örten o eşsiz yama
Etim değil kemiğim değil kanım değilsin ama
Gençliğimsin sağlığımsın hürriyetimsin
Benim dilim boşuna kollarım yitik şimdi
Sen doy sen edin sen tadıver
Artanı birikeni bana da yeter
Bölüşmek zaten senin eski işindi
İnceliğini sarsam öpsem yüreğini
Ben buralarda acıktım çok
Karnım pişirdiğin aşla doyar ancak
Senin suyun arıtır kirlerimi
Hızlan çoğal gülümserliğini takın gene
Sırası gelince hayıflan gocun
Bana varımı yoğumu ileten güvercin
Kon çırılçıplağım üstüme tüne
Elle uzanılmaz kof demirli pencereye
Bir günışığı dadandı senin için
Duy benim bitanemsin
Bunsuzluk yaraşmaz sana.
Metin Eloğlu
KÖROĞLU
Andıkça içim sızlar
Çukurmuhallebici’de yediğimiz o sütlacı
Suratına çalarım şu sahanı
Canım benim
Istakozun üstüne maydanoz ekiyorlar
Bu öğlen Ali’yle dalaştık
Ali çerkeztavuğu yiyor ben niye yemeyeyim
Kaldır önümden şu kapuskayı
Kaldır dedim ulan
Kaldır dedim ulan
Kaldır dedim
Metin Eloğlu
ANI
Ölürüm de unutmam
İçin için sözleştik hiç unutur muyum
İstanbul’dunuz evimdiniz ne güzeldiniz
Ayrı düştüğümüzü hiç unutur muyum
Deli misin nesin
Seni hiç unutur muyum
Hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmam
Metin Eloğlu
MOR DENİZ
Denizin morluğunu belirtmek için
Deniz mordur demek yetmiyor
O morun gerekçesini de belirtmeli
Denizle olan ilişiğini de
Ondan sonra deniz mor.
Metin Eloğlu
HADİSENE
Bir kıyımız mı kaldı bu denizde? onu da batır hadi!
Çiçeğimizi yol, rüzgârımızı bur, suyumuzu acıt.
Gökyüzümüz mü nerde? sahi nerde bizim gökyüzümüz?
Hani lokman bulutlarımızda güvercin lekelerimiz?
Gözümüzü körelt hadi, içimiz börtsün, ellerimizi yırt..
Bak, ıslağımız da kurudu, kurumuz yamyaş.
San ki bönüz, sanki debelenen bir sıpayız çayırda, hiç şenlik
görmemişiz!
Ko, yarın sabah ortalık da ışımayıversin;
Ko, buluşmayalım şu kuytu haziranda;
O salı gecesi hiç sevişmeyelim mi? peki sevişmeyelim;
Ne çıkar?
Ne mi çıkar!
Metin Eloğlu
MASA
O fışkın gelişe gelişe gürgen ağacı oluyor
Bıçkıcıların işi ne zaten
Devirip buduyorlar
Ham keresteyi bir araçla indiriyorlar pazara
Bu ara çivi rende tutkal cila marangoz da gerekli tabii
Yani masa yapmak gayet kolay.
Metin Eloğlu
YARINDAKI DÜNLER
Bu anıları ayıplamayın
Bu anılar İstanbul anısı
Askerlik mapusane kimsesizlik
Aşk anısı bunlar borç harç anısı
O söyledi genelevde bir dostum var
Hayat usla kavranamaz demiş Heidegger
Ha babamın kuru keli
Ha Fındıkkıran süiti
Bitlerle pireler madamlarla müsüler
Ey Kuzguncuklular
Koltuğumda Ferhat’la Şirin, Allah belâmı versin
Kendimi dar attım Vangel’in meyhanesine
Öldürmez süründürür bir rakı içtim
Üstü kalsın Vangel bembeyaz cekedimin
Ah bu taş gibi denizde sırça gemiler
Vatandaş, kimi aşk insana yaramıyor
Kendini sev, sevme demiyorum
Birini sev, sevme demiyorum
Ama vatandaş
Doğuştan olma padişahlar sonradan olma şairler.
Metin Eloğlu
OLAĞAN
Hep böyle olur
Anaç gökler daha bir bulutlanır
Denizler yosunlara sokulur
Aşk bozulur güven bozulur
Sinsilikler pusular
Derken yerine oturur hepsi
Sen niye tasalısın
Güney bahçeleri ayaza sardı mıydı
Kız gibi portakalı kırağı vurur
Güz güneşinde ipe mandallanınca
Koçan gibi kolyozlar kurur
Yani hep böyle olur
Bıçağın altına yıkılınca küttedek
Öküzün yüreği oynar
Kumrunun içi ürperir
İnsanın aklı durur
Hep böyle olur
Eve gelince karşısına bir kapı çıkar
Açıp girersin
Şu sevdiğin umduğun
Sini başka işine yarar musluk başka işine
Kilimin saksın tenceren
Anahtarın yoksa çilingir bulamazsın
Omuzlayıp kırarsın
Burası kendi evin
Sen niye tasalısın
Metin Eloğlu
KAFES
Beni ayartan olmadı mı
Oldu tabii
Gidi gençlik geçim derdi çok çekmişlik
Önüm sıra cıvıl cıvıl bir dişi
Güneşin alnında kuşbaz serinlik
Rakısı benden mezesi senden
Bir lapacılık lök gibi
Güven yeşili bir boya
Azıcık ağdalı su
Zeytin fışkını
Kurbağa pisliği
Konuverdim
Güzdü öte bahçelere uçacaktım
Tam benim erkinliğim
Bir dalda duramazlığım
Göğüne yıldızlar uçurtmalar dizili
İstanbullu denizlerin çimdiği oh
Şileli Derinceli bir kıyıya
O kuşluk yola çıkıyordum ya
Hava çıkıyordum
İlkten duraladım
Kötümserlik sütümde yok
Dağbaşı mı burası kuşhakları hani bu ülkede
Ahırkapı’da gün batıyor baktım içim bihoş
Gagam kuyruğum nazik bedenim
Gökçekimi yalanmış be
Teleğim böyle miydi süngüm düşük müydü
Umuttan yanıma varılmazdı
Budadılar beni dişimi tırnağımı yoldular
Pisi pisine
Gözüme kilit vurdular —eskiden mil çekilirdi—
Çamsakızı eritip döktüler tüylerime
Bereket yüreğime
Biri gelse de usulcacık şu çıtaları kanırsa
Pırr oracıktan süzülüversem
Kanat işini bilir
Şakıma bu cana vergi
Rüzgâra sürtünmek hiç incitmeden
Halk bahçesinden bir gül koklamak
—O kapancadakine de iki çift sözüm var—
Doğru Üsküdar’a gider bindiğim gemi
Çat kapı eve uğramak
Eniştemler konuk gelmiş geceyatısına
Onlara birer avuç çitlembik sunarım
Ellerini gözlerini öperim
Çamaşırımı değişirim
Boynumu kulağımı silerim sabunlu suyla
Ağlama be ana
Metin Eloğlu
AÇIK SEÇİK
Senden cayıp onu sevmek zorunluluğu
Bu
Aklımın siniri
Aklımın siniri bu
Siyaha kattığım beyaz
Siyaha kattığım beyaz bu
Soranlara söylediğim
Soranlara söylediğim bu
Kulağımın duyarlığı gözümün görürlüğü
Bu
Ama hep bu ama hep bu
Hani şey gibi
İnsan insan
Metin Eloğlu
SEZARIN HAKKI
Sen bana bu akşam eve geç geldim diye kızıyorsun
Üstelik ayakta duracak halim yok diye kızıyorsun
Seni öpüp koklamadım diye
Ekmek almayı unuttum
İlacını yaptırmadım diye kızıyorsun;
Ben de olsam kızarım
Metin Eloğlu
ODUN
İstanbul’un ortasında bir bahçe
Silme güvercin tavanı
Yeşeren ekinlerin muştusunca
Eylül bitiminin aydınlık günü
Sıcacıktın aşklıydın bence
Sensizlikte bir yoksuldum yavandım
Şuramda saklı o sımsıcak ekmeği
Senin doyumluk aşına bandım
Bakmakla doyulmaz çeşniden
Özlemlerle ışımış bir yüzün vardı
Gayri çil çil düzen yokluğunla küf kesilir
Bunca ömrüm varlığınla uzardı
Salt sana vergi umudu aşılamak
Dipdiri aklın fikrin yüreğince uluydu
İçin dışın bozela gümeç gözlerin
Güzeldi yeniydi İstanbul’luydu
Hayatı bölüşürken güleçtik dobra dobraydık
Sana ekli yaşamak elbet içime sindi
Hani yüzümüzü ağartacak günlere teşne
Yoksun Çağlar dost çağanlar içiydi
Sen vardın sonyaz vardı bitişiğimde
Bambaşka gördüm ülkeyi halkı acunu
Gerçekliğin bacasında kopkoyu tüttün
Gürül gürül yanası ocağımın odunu
Kıvancım sensin ergem sensin bilgim sen
Kuşandıkça beni ben eden kılık
Barışla hürlükle sevdayla gelen
O cayılması ayıp mutluluk
Metin Eloğlu
ÇETREFİLLİ
Bunu anlasa anlasa Muhammet anlar
Hatçe’si bir güzeldi de
Senle ben ikimiz değil miydik
Denizin İstanbul’a geldiği aylar
Maydanoz kaç paraydı kiraz ne para
Dedemden kalma o kıyak bahar
Ben tuttum seni sevdim
Paranın para olduğu zamanlar
Güller tavuslar baldıranlı bahçeler
Yaz mıydı? orasını pek hatırlamıyorum
Ne aşkı ne gençliği
Pancur vurunca döküldü camlar
Ev istiyordun işte ev
Beni istiyordun işte ben
Sevişelim istiyordun işte sevişiyoruz
Salıda cumalarla ikindide akşamlar
Metin Eloğlu
KONSOLUN GÖZLERİ
Şimdi bizim evde ağza atılacak bir şey var mı
Rica ederim var mı
Hanidir var mı
Yükü karıştırın işte yük
Sandıkları açın keserle
(Kilerimizi ardiyemizi ambarımızı da görün diyecektim ama
yoklar ki)
Teldolabın altı üstüne gelsin
Zembiller torbalar konsolun gözleri
Vallahi altı üstüne gelsin
Sovan sepetinin de tuzluğun da şekerliğin de
Açın o zarfları fi tarihinde babamdan geldi bana öğüt veriyordu
Bohçalan didin tabii
Yastığı kaldırıp yatağı dürüp bakın altına
Sizin yerinizde olsam çatıyı da bir kolaçan ederdim
Sundurmayı tahtaboşu yoklardım
Temelleri eşelerdim
Cumbaları kurcalardım
(Ama ortalık kararmadan; elektriğimiz gazımız yok, bu gece
mum da alamadık)
Sökün döşemeyi
İnin bodruma
Kömürlüğü dinleyin
Üvezin dibini tıktıklayın
Irgalayın merdiven altını
Durun ben de tutayım bir ucundan
Rica ederim
Metin Eloğlu
GÖKYÜZÜ
Bu ne bu
Bu noksan gökyüzü ne
Bu mavi nemenem mavi
Neyin nesi bu bulut
Erkeklik öldü mü be
Metin Eloğlu
MASAL MASAL MATİTAS
Bir ara çağdaş çağdaş tüttü;
Caydı, Taşdevrince tüttü…
Cami-ül Ezher’e devam eti bir ara;
Hac’a gitti, Holivut’a gitti…
Kâh ferace-yaşmak, kâh bikini mayo;
Kâh kızoğlankız, kâh vesikalı orospu;
Sabahları sırtını sıvazlar Yahya Kemal’in,
Akşamları Oktay Rifat’ın çenesini okşar;
Doğuya vergi bir duman bu, hinoğluhin!
Şubatlardan arta kalan bir kış gecesi,
Köşede pusu kurup, gözleri kör olası;
İncecik billur pembe köşk oturan,
Hüseyin Beyin önünü kesti…
Şöyle bir irkildi Hüseyin Bey;
Polis molis olmasın sakın bu zibidi?
Haktanır olmasın, vatansever olmasın?
Baktı ki, duman bir tuhaf kokuyor;
Tereyağında kızarmış koçyumurtası kokuyor,
Kirli çamaşır kokuyor.
Baktı ki, duman dalkavuğun, suçortağının biri;
Yelkenler suya iniverdi seninkinde:
Efendim, bir emriniz mi var? dedi.
Dedi ki duman: Saygıdeğer Hüseyin Beyefendi!
Bizim evde bu gece kimler var, bir bilseniz...
Masraf Nazırı Hasan Paşa’nın ortanca kerimesi
Fabrikatör Sırrı Bey’in bacanağı;
Vurguncu Sezai Bey var, belki tanırsınız;
Itrî’ler, Dede’ler, Leyla Hanım’lar;
Karaborsacı Hidayet Bey’ler;
Randevucu Müjgân Hanım’la hemşiresi...
Sizin evde ne var, anlayalım yani?
Lâhavlevelâkuvveteillâbillâhilaliyülazim!
Bizim ev sizinkine benzer mi, a evladım?
Bizim ev, dokuz göbekten asiller evi;
Çerkeztavuğu eksik olmaz ki bizim evden;
Hele patlıcanlı horhor kebabı,
Saray usulü sebzeli yahni,
Şahane usulde erişte graten,
Garnitürlü arnavutciğeri
Kraliçe çorbası,
Safranlı İstanbul pilavı...
(Aç açma bunları yazmak öyle gücüme gidiyor ki)
Muska böreği,
Bülbül yüreği...
Tatlılardan ne var, peki?
Dilberdudağı,
Hanımgöbeği...
Ekşilerden?
Yani iş inada bindi!
Açtı ağzını, yumdu gözünü Hüseyin Bey:
Biz bugün ahretliği dövdük, siz dövebildiniz mi?
Biz faizle para veririz, siz verebilir misiniz?
Karım bahçıvanla kırıştırır, sen kırıştırabilir misin?
Oğlum yoksul kızları iğfal eder, sen edebilir misin?
Kızım günaşırı çocuk aldırır, sen aldırabilir misin?
Meğer, Hicran Hanım yattığı yerde kulak kabartırmış;
Don gömlek sokağa uğrayıverdi:
A düzenbazoğludüzenbaz,
A Divan Şiiri kılıklı herif,
A Demokratın dikâlâsı!
Harpten önce neyiniz vardı ulan?
Bir kat çamaşırı yıkar yıkar giyerdiniz,
Sofranıza tok oturan aç kalkardı...
Tam o esnada ukala bir barış kuşu,
Dumanın karanlığından süzülüp,
Sokağın ışığına tüneyiverdi:
Gün ışır, hani bir tavanda mavilikler uçuşur,
Bulutlar o maviliğin peşisıra uçuşur gider...
Kızılcıklar takınmış bir ağaç iner ovaya,
Böcekler böceklerle ekmeğini bölüşür;
Dallar, tanyelinin hızınca kuşanır çiçeğini,
Çiçek, şıpınişi, beyazını edinir;
İnsan kısmının kulağına eğilir çağanlar,
Bir şeyler fısıldar tazeliğince.
Siz neyin nesisiniz,
Şu gözleriniz, kulaklarınız ne?
Bacak kadar piç, bana akıl vermeye utanmıyorsun değil mi?
Asıl sen, sıkıysa bizim evden içeri adımını atsana!
Merdiven başında dokuz tane köpek var;
Seni çiğ çiğ yerler alimallah!
Gerdanını biri yer,
Döşünü biri;
Gümüş tasmalısı ciğerini yer,
İkisi böğrünü üleşir,
Üçü beynini bölüşür;
Düşük kulaklısı kıçını çimdikler,
Yeşil beneklisi kasıklarını gıdıklar...
Hadi onları kafese kodun diyelim;
Sofada Kahraman Ağa var;
Azgırak gibi bir Osmanlı uşağı!
Seni çarmıha gerer inan olsun,
Kemiklerini yontar,
Alaturka şarkı dinletir,
Yerli filimlere götürür...
Diyelim ki, Kahraman Ağaya rüşvet verip kurtuldun;
Şifreli kapıyı açtın,
Zamkinozlu odayı geçtin;
Bir makina-adam dikilir karşına!
Kelkâhya içerden düğmeye bastı mıydı;
Elektrikli iskemleye oturtur,
Düdüklü tencerede kaynatır,
Atom şerbeti içirir...
Akıl ne arasın makina-adamda?
Vicdanı yok ki, namusu yok ki;
Hürlük, barışıklık özlemi yok ki...
Olur a, sesmez bir yerine dokundun, makina istop etti!
Maymun-adam yetişir, bir ip sarkıtır tavandan;
Kıskıvrak bağlar seni;
Sallasırt edip, doğru, candarma karakoluna...
Meskene tecavüzün cezası ağır;
Kadı fetvayı mühürleyince,
Cellat seni öldürür.
Metin Eloğlu
AYIPTIR SÖYLEMESİ
Akşamın kursağında mavinin kıymığı ha
Vah vah
Ne düş kurarsan onu mu yaşarsın bu âlemde
Bak hele
Anılar anılar ah anılar
Allah Allah
Ne demiş Eisenhower
Sizi kurtaracak bir önderin peşinden asla gitmeyin dememiş mi
Vakit akşammış da bilmem neymiş de
Ulan ben hırt mıyım
Şuramda bir bozukluk mu var
Benim annem kötü kadın mı
Ne yani
Hıyar
Metin Eloğlu
AŞK MEKTUBU
Dün akşam senden ayrıldıktan sonra,
İlyas’lara gittim.
Oturup, şu evlenme meselesini uzun uzun konuştuk;
Karısı da akla yakın şeyler söyledi:
Ben gerçi onu severim, dedi;
Beraberce yaşayıp gitmenizi kim istemez?
Ama, yoksulluğa alışkın değildir o;
Açlığa, yalınkat döşeklere pek katlanamaz.
Dinledikçe, kızcağıza hak verdim;
Bu iş olmayacak gibime geliyor, ne dersin?
Sen öyle görmüşsün büyüklerinden;
Dört kap yemekli sofralar görmüşsün,
Karpuz kollu yaz entarileri görmüşsün;
Yattığın yataklar herhalde somyalıdır;
Haftada bir-iki, sinemaya gidersiniz evcek...
Hayat pahalı, sana pabuç alamam;
Pabucu bırak, şöyle karın doyurucu bir şeyler de alamam;
Kitap alamam mesela,
Radyo alamam, tiyatro bileti alamam;
Gençsin birçok şeylerde gönlün kalacak.
Peşin söylemeli ki, sonra bana gücenmeyesin;
Benim cıgaram var, rakım var;
Alıştığım insanlar var bunca yıldır,
Sevdiğim, inandığım;
Onlarla görüşmeden edemem.
Hepsini kabullensen bile, günü nasıl kurtaracağız;
Memurluk bana gelmez,
Ticaret falan da yapamam, yaradılışım böyle;
Çelimsizim, taş kıramam.
Ben yazarak, çizerek geçinmek zorundayım;
Diyeceksin ki; ölme eşeğim ölme!
Sen bir aralık demiştin ki:
Gerekirse, ben de çalışırım, demiştin;
İngilizceden tercümeler yaparım, dikiş dikerim;
El işine koşmak gücüme gitmez;
Annem bana bunların hepsini öğretti.
Benim anam da iyi kadındır, biliyorsun;
Sana kaynanalık etmez tabii.
Anıa, hastalıklı, eli işe varmıyor;
Bulaşık mı yıkayacaksın, tercüme mi yapacaksın;
Ortalığı mı süpüreceksin, dikiş mi dikeceksin?
Bir gün, beş gün değil ki bu;
Gençliğini yitirince hayattan soğuyacaksın.
Ben şiir de yazıyorum, biliyorsun;
Şiirlerimde barış gibi, hürriyet gibi sözler geçiyor;
Buna içerleyenler olacak belki,
Bu güzelim işe bir kulp takıverecekler;
Cezaevlerine düşeceğim, sen yapayalnız dışarda...
Bu mektubu postaya vermeden önce,
Şöyle bir gözden geçirdim;
Başka kusurlarım olsaydı,
Emin ol, onları da yazacaktım.
Bak düşün taşın.
Metin Eloğlu
KEREM EVİ
Ispanakta demir var
Havuçta B vitamini
Bende bir paket cıgara
Tadına doyulmaz bir aşk
Uç günlük bir ömür var
Daha ölmedik yani
Metin Eloğlu
FANTİRİ FİTTON
Akşamüzeri balkona kuruldu muydu
Bacak bacak üstüne atıp cigarayı da yaktı mıydı
Şeytan diyor ki git, saçlarını dola eline
Bir sille bir tarafına, bir sile öteki tarafına
Piyango vurduysa vurdu
Kelleyi kulağı düzdünüzse düzdünüz
A şırfıntı, cakan kime
Ama olmuyor işte, Zeynep Hanımın hatırı var
Baksın Fatma’ya, baksın Muazzez’e
Reci yollarında kırılıyor zavallılar
Bu hayatın baharındaymış da dünyayı iplemezmiş
Kırıştırdığı kâr kalırmış yanına
Anasının karşısına geçip rakı içer bu kaltak
Bir alay şatıfilliyi eve doldurup fing atarlar
Kadının başına gelenler âhır vaktinde
Gitmesin efendim mecbur eden mi var
Gitmesin Todori’nin gazinosuna
Bok mu var Todori’nin gazinosunda
Otursun evceğizinde anacığına yardım etsin
Tahta silsin, kabı kacağı ovsun
Madem ki okulu bıraktı, başka işi ne
Kıçını kakıp kısmetini beklesin.
Ağda tutmasın bacağın kıllısı da iyidir
O nane mollalar ne anlar kıllı bacaktan
Pislik sarısından başka renk mi bulamadı saçlarına
Hele entarisi... kıçı başı meydanda
Oldu olacak bari bilmem nesini de göstersin
Boş versin paraya pula
Ona dost öğüdü hana hamama boş versin
Tahsildar Cafer’in kızı o tacire vardı da ne oldu sanki
Kime lafını ettimse kim bu Selma Hanım? diye soruyorlar
Orospunun biridir diyemezsin ki
Bu da tutmuş, bir mühendis koymuş aklına
Güze doğru evlenecek de, Amerika’ya gidecekler
Ona kitaplar okutmalı, şiirler ezberletmeli
Hayvan gelmiş bari hayvan gitmesin
Metin Eloğlu
HAZIR KASABAYA İNMİŞKEN BİR DE RESİM ÇEKTİRELİM DEDİK
Nutuklarda kitaplarda öyle dedik,
Biraz efendi gibi durun;
Kurağı, sıtmayı, hasta öküzü
Bir an için unutun;
Karnınız tokmuş, sırtınız pekmiş gibi,
Şöyle güler yüzle bir resminizi çekelim;
Torunlarınıza yadigâr kalsın.
Gülün yahu,
Adamı sinirlendirmeyin!
Kusura kalma resimci bey,
Gülmesini bilmiyoruz ki...
Metin Eloğlu
DEDİKODU
Kadın şimdi birisini bekliyor
Zannederim para babası
Bu bekarlık çekilmez doğrusu
Herifçioğlunun kanına girmek gerekiyor
Yan oda sandık odası
Soyunmuş dökünmüş anakuzusu
Çamaşırı kirli de onu değişiyor
Gıdı gıdı hanımısı.
Dolapta çantası üç beş kuruş parası
Aferin sana ölü Ahmet karısı
Belli mi bu hayatın ötesi
Baksana millet yaşıyor
Komşunun kırk odalı hanesi
Herif eşek yükü erzak taşıyor
Hanımın hizmetçisi küçükbeyin dadısı
Tüyleri yoluk bobi çilhoroz pisipisi
Bir lokmaya el pençe divan hepsi
Aklına esen sövüp sayıyor.
Bu sokak Üsküdar’ın neresi
İnsan dedikoduya alışıyor.
Metin Eloğlu
HALKIN TUTTUĞU YOL
Millet bir yol tutmuş gidiyor;
Ama iyi, ama kötü:
Samsun’dan tutmuş, Viranşehir’den tutmuş;
Ulus meydanında bir börekçi dükkânından;
Cibali’de kutu fabrikasından tutmuş;
Paşabahçe’de şişeden,
Şemsipaşa’da tütünden;
Atın yularından tutmuş, kelin perçeminden
Kalpazan Tahir,
Lavantacı Mehmet,
Süklümpüklüm Hanife...
Hepsini saymam, ne üstüme vazife;
Herkes bir yol tutmuş gidiyor:
Mesela bir Ali Bey var tanıdıklar arasında,
Veli Bey var;
Hani bir akla uyup da bir olsalar;
Gözümüzün yaşına bakmaksızın,
Şu güzelim memleketi satarlar.
Necip Bey var, zırzır deli;
İlhami Bey hınzır deli...
—Olanlar bize oluyor bu arada—
Taş üstüne taş koyan var,
Hürriyetten cayan var.
Bizim kayınbirader kızıla yakalandı,
Yenganımın nezlesi var.
Saat 6 dedi mi akşam oluyor, olur a...
İstinye doklarında bir işçi,
Demokrasiyi su gibi biliyor, bilir a...
Kiminde akıl fikir noksanlığı,
Kiminde fazlası var.
Mösyö Hırant’ın gözlüğü firenk altını,
O da öyle bulmuş geçiminin yolunu.
Kerim Usta keçilerini kaybetmiş.
Necati Beyin de felsefesi şu:
Armut piş, ağzıma düş.
Erkilet güzeli bağlar bozuyor.
Kaçamak Sulhiye’nin tadı başkadır.
O kömür gözleri olmasaydı keşke;
Mualla Hanım kötülüğe teşnedir.
Şair İlyas’ın evi tamtakır kuru bakır;
Ferhunde Hamfendinin evinde halayıklar;
Kenarın dilberi hüsnüne pek güvenme;
Yel üfürür, su götürür, engel olabilene aşkolsun;
Malum ya, alınyazısı var!
1939 yılında bir zelzele Erzincan’ı yıkıyor;
Anladık, çaresi yok...
Ardından su basıyor Çukurova’yı;
Eskişehir felaketi, Balıkesir yangını;
Çarşamba’yı sel alıyor.
Anladık, bütün bunların çaresi yok;
Tabiat kuvveti, ihmal, şu veya bu...
Ya o kıtlık yılları;
Uluorta salavatlar, tekbirler;
Günün birinde dokuz cinayet?
Ne İsa, ne Musa, ne Muhammet bu işe karışıyor;
Verem alıp gidiyor, ardından bakakalıyoruz;
Trahom kör ediyor, sıkıysa önüne geç;
Sıtma... hele o sıtma;
Ha bereket!
Frengiden dökülüyoruz.
Millet bir yol tutmuş gidiyor;
Hepsinin işi iş zaten...
İşçi Muharrem yorganı başına çekiyor;
Komşunun ahretliği gönül çekiyor;
Bülbüller akasyanın dalında dem çekiyor;
Anam çile çekiyor;
Çek deveci develeri yokuşa, aman...
Metin Eloğlu
BİZ KİMİZ
METİN ELOĞLU
Popular Posts
-
Kötüymüş, cahilmiş; bunlar hep peşin hüküm… Dolmabahçe’ye yanaşın da –eğer yanaşabilirseniz- İyi niyetle şöyle bir kolaçan edin: Adam oturmu...
-
I Tavsayan bir rüzgârdaki hadilik Sudaki buğulanıma direniş Gece indi miydi Ot güne upuzuyor Geceye daha yıl var peki ne bu hırsız merdiveni...
-
Arkamdan laf etmişsin, sana yakıştıramadım; Beni rezil edip, bir köşeye kodu, demişsin... Dayını kışkırtacakmışsın da bir gece vakti; Parayl...
-
Bir ara çağdaş çağdaş tüttü; Caydı, Taşdevrince tüttü… Cami-ül Ezher’e devam eti bir ara; Hac’a gitti, Holivut’a gitti… Kâh ferace-yaşmak, k...
-
Günler günleri kovaladı, aylar ayları; Sabah karanlığında, öğle üstü, geceleyin Aşk yılları, Öğrenim yılları; Pembe yıllar başımın tacı, Zif...
-
Sevgili Şermin, Hayrünnisa, Saadet Hanım; Bu memlekette aydın karı yok! diyen efendiler; Geçerken şöyle bir uğrayın perşembeleri, Vallah to...
-
Beşiktaş’ta Kürt Bekir’in kahvesi, Gözönünde helalinden bir deniz; Aylardan temmuz; ağustosla haziranın arası. Biraz ötede hayal şehir, Anad...
-
Bunu anlasa anlasa Muhammet anlar Hatçe’si bir güzeldi de Senle ben ikimiz değil miydik Denizin İstanbul’a geldiği aylar Maydanoz kaç parayd...
-
Akşamüzeri balkona kuruldu muydu Bacak bacak üstüne atıp cigarayı da yaktı mıydı Şeytan diyor ki git, saçlarını dola eline Bir sille bir tar...
-
Hışmılismirrahilezeliharamisnan Izillakeysülehibbilibnetucanan Delivehmileşünahretinemilezan Şahkisansabirzeytülsattaraban Metin Eloğlu